skip to Main Content
stegmen@farkindalikevi.com

Gizem Gümüş ile sohbet

– Sevgili Sevgili Gizem, bize biraz kendinden bahseder misin? Bugünlerde neler yapıyorsun?
 
Seninle paylaşmak istediğim iki alanım var aslında. Birincisi geçen yıl katıldığım ve uzun bir maratonun ardından tamamladığım Fonksiyonel Tıp Sağlık Koçluğu eğitimi ve bunun ardından gelen Profesyonel Koçluk eğitimi. Danışanlarımın daha dengede ve daha sağlıklı olabilme yolculuklarında onlara eşlik ediyorum. Aynı zamanda Profesyonel Koç olarak da hayatında tıkanma hisseden danışanlarıma, ihtiyaç duydukları konularda destek veriyorum. Odaklarını kendilerine çevirerek ve güçlü yönlerini kullanarak bu tıkanıklıkları açmaları, hayat yolculuklarında istedikleri yönde ileriye gitmek için adım atmalarına destek oluyorum.

Diğer alanım ise Yoga. Mindfulness temelli yoga uzmanlığı eğitimini tamamladıktan sonra ders vermeye başladım. Aynı zamanda mindfulness her alanda çok odağımda. Sinir sistemi ilgi alanımda, yeni bilimin sinir sistemine, insanın psikolojisine yaklaşımı beni büyülüyor. Yoga, farkındalık çalışmaları, sinir sisteminin ihtiyaçlarını gözeten travmaya duyarlı terapiler… bunların hepsi aynı yerde buluşuyor diye düşünüyorum ve bu çalışmaların hepsi bana keyif veriyor. Kısacası hem danışanlarıma destek verirken hem de yoga derslerimde bunları kullanıyorum. Hatha yoga ve hamile yogası dersleri veriyorum. Hepsinin ortak teması ise mindfulness.

– Yogaya ne zaman başladın?
 
2012 yılında, benim için oldukça zorlu geçen bir dönemde başladım. Gerek iş yaşamım gerekse özel hayatımda ve aslında özünde kendi içimde dengeye ihtiyaç duyduğumu yeni yeni fark ettiğim zamanlar. Böyle bir arayış içerisindeyken yoga deneyimimde dikkatimi çeken şu olmuştu: bende bir “hal” var ve yoga yaptığım zaman bu hal ortadan kayboluyor. O zamanlar bu “hal”e isim koyamıyordum ama sonradan anladım ki bunun adı “kaygı” idi. Sürekli bir kaygı hali içerisinde yaşıyordum. Yoga seanslarımda bunun kesintiye uğradığını deneyimledim. Dikkatimin bedende olduğunu ve o hiç yerinde duramayan, sürekli kaygıyı üreten zihnimin arka plana çekildiğini fark ettim. Yoga yolculuğum böyle başladı.

2017 yılında kurumsaldaki işim ve kendi iç dünyamdaki denge arayışım devam ederken meditasyon gibi diğer farkındalık çalışmalarına yöneldim. Bir yandan da sinir sisteminin doğası, nörobilim, nöropsikoloji alanlarında sürekli bir araştırma halindeydim. Tüm bunların yanında bir program dikkatimi çekmişti: Esra Sert’in açtığı Mindfulness Temelli Yoga Uzmanlık Programı. Genelde çok araştırmacı bir yapım olmasına rağmen bu defa hiç bir araştırma yapmadan bu programa katılmaya karar verdim. Bilimsel araştırmalar ile desteklenmiş bu program ve Esra’nın konuya yaklaşımı bana çok çekici ve ikna edici gelmişti.

Pandemi döneminde evde online dersler veriyor bir yandan da bankada çalışmaya devam ediyordum. Sonra bu işten çok keyif aldığımı, beni çok beslediğini, en önemlisi de etrafımdaki insanların dönüşüm yolculuğunda dokunuşuma vesile olduğunu farkettim. Bankacılıktan ayrılarak yoga ile yeni bir yola çıktım.

-Biraz önce Hatha yoga ve Hamile yogasından bahsetmiştin. Bunları bize anlatır mısın?

Hatha yoga, asanalar dediğimiz pozlarla bütünleşen hareket serileri içermekle birlikte bu sadece işin fiziksel pratiği. Çoğunlukla yoga dendiğinde matın üzerine geçip pozlara girip çıkmak, esnemek, fit olmak anlaşılıyor.

-Sence yoga nedir?

Yoga aslında içe doğru yapılan bir yolculuk ve yaşamdan zevk alma kapasitesini artırma pratiği. Pozlara girip çıkarken elbette fiziksel olarak bedenimiz devrede. Buna buzdağının görünen kısmı dersek arka planda dönüşümü tetikleyen dikkatimizi o ana, orada olana çevirmemiz. Orada olan şey de aslında biziz. Bedenimiz, nefesimiz, duygularımız, yani bir olma hali. Modern hayatın büyük bölümü “yapmak” üzerine kurulu. Yogada ise matın üzerinde “olma” halini deneyimlemek, koşturan zihni görmek ve ona minik bir mola vermek müthiş bir dönüşümün başlangıcı oluyor. Sinir sistemi rahatlıyor, uyumlanıyor. Tohumları mat üzerinde ekiyoruz, daha sonra bunlar günlük yaşamımızda içsel bir deneyim olarak yeşermeye başlıyor. Kısacası sinir sisteminin uyumlandığı ve hem beden hem zihinde rahatlamanın deneyimlendiği yogayı “var olma hali” diye tanımlayabilirim.

-Çok güzel bir açıklama oldu Gizem’cim. Hatha yoga ile ilgili bize başka neler söyleyebilirsin?

Hatha yogada nefes ve beden farkındalığı içinde pozlara girip çıkarız. Mindfulness temelli hatha yoga yaptığımızda kendi iç dünyamıza dönüp bakmaya başlıyoruz. Dikkati tekrar tekrar bedene, bedendeki duyumlara ve nefese döndürüyoruz. İntersepsiyon, bir iç gözlem halidir ve beden ile ilişki kurulmasını sağlar. Dikkati dış dünyadan içeriye her döndürdüğümüzde, intersepsiyon devreye girer ve beyindeki ilgili bölge aktifleşir. Düzenli yapıldığında zaman içerisinde beynin ilgili bölgesindeki gri tabaka kalınlaşır. Yani yoga, nöroplastisite aracılığı ile beynin fizyolojisini dönüştürür, sinir sistemini uyumlandırır. Sinir sistemi uyumlanan kişi rahatlamayı ve daha dengede hissetmeyi deneyimler.

-Hatha yogayı Mindfulness temelli çalışmanın farkı burada diyebilir miyiz?
 
Aslında tam da öyle değil. Çünkü özünde yoga zaten mindfulness temelli. İkisi ayrı şeyler değil. Ancak günümüzde bunu vurgulamak ihtiyacı hissediyoruz. Çünkü yoga, batı dünyasına alınırken modern dünyaya adapte edilmiş. Batı dünyası yogayı kendi bakış açısıyla şekillendirmiş: “yang”leştirmiş, fiziksel kapsama indirgemiş. Başarma, güçlü, fit olma, bunu sosyal medya aracılığı ile duyurma ve bir kimlik oluşturma odaklı…

Her yeni sınıf açtığımda aynı çekinceleri duyuyorum: “Ben yeterince fit değilim, aylardır spor yapmadım, zaten hiç esnek değilimdir, bacaklarımın arası açılmaz bile” gibi… Oysa burada önemli olan ne kadar esnek olduğumuz ya da baş üstü durabilmek, bir şeyi “yapabilmek” değil; önemli olan “olma hali”ni deneyimlemek. “Şu an bedenimde ne oluyor? Zihnim ne alemde? Nefesimin ritmi nasıl?”

Günlük hayatta bizi yoran, iç dünyamız ile iletişimi koparan sürekli “yapma” halinden “olma” haline geçiyoruz. Bunun bacağımızın ne kadar esnek, kollarımızın en kadar güçlü olduğu ile ilgisi yok. Dikkatimizi kendimize, o andaki deneyimimize getirerek yaptığımız günlük 10-15 dakikalık yoga bile kendimiz ile olan bağımızı, sinir sistemimizin sorunlar karşısındaki cevap verebilme kapasitesini arttıracaktır. Bunun sonucunda da bir rahatlama ve neşe hali deneyimlenir, kaygı ve stres azalır. Tüm bu söylediklerim bilimsel olarak kanıtlanmış gerçekler. Sinir sistemi uyumlandığında enerji artık “hayatta kalmak” için harcanmaz,  bedende sindirim, dinlenme ve tamir başlar. Hem fiziksel hem de zihinsel bir dengede olma halini deneyimlemeye başlarız.

-Biraz da hamile yogasından bahsedelim mi?
 
Hamile yogası çok keyif aldığım bir alan. Anneliğe hazırlanma süreci aslında bir bırakma hali, yavaşlama hali. Hem kendi bedeni ile hem de bebeği ile iletişime geçme. Diğer yoga sınıflarımda katılımcıların sık sık “sınırlarını aşmak” için bedenlerini, kendilerini zorlayabildiklerini gözlemliyorum. Bu nedenle farkındalığı artıran yönlendirmeleri yoğunlaştırıyorum. Hamile yogasında ise doğal olarak kendi sınırlarına saygı hali var. Buradaki asıl niyet anne için “bebeği korumak” olsa da, beni etkileyen bu “farkında olma, sınırlarına saygı gösterme” halinin kendiliğinden belirmesi. Hamileyken dikkat daha kolaylıkla içe ve bedene dönebiliyor.

Hamile yogasını normal yogadan ayıran belli başlı şeyler var. Bebeğin hangi dönemde olduğuna ve annenin bedeninin özel ihtiyaçlarına bağlı olarak hareketleri modifiye etmek önemli.

-Gizem’cim, şimdiye kadar yoga ve mindfulness konularından bahsederken  sinir sisteminin uyumlanması ile kaygı ve stres gibi durumların dönüştürülebileceğinden bahsettin. Peki şu an içinde bulunduğumuz pandemi dönemi için neler söyleyebilirsin? Kaygılarımızın böylesine arttığı bir dönemde neler yapabiliriz?
 
Özellikle içinde bulunduğumuz pandemi, finansal kriz dönemlerinde en çok ihtiyacımız olan şey sinir sistemimizin uyumlanma kapasitesini arttırmak. Meditasyon, yoga ve diğer farkındalık içeren çalışmalar aslında sinir sisteminin esnek ve dayanıklı olmasını sağlar. Esnek ve dayanıklı bir sinir sistemi de, stres tepkisi karşısında uygun cevabı verebilmemizi ve sonrasında rahatlamayı deneyimleyerek onarma haline geçişi sağlar. Özregülasyon, uyumlanma dediğimiz de budur. Sistemin kendi kendini regüle edebilme kapasitesi. Sinir sistemi uyumlanma kapasitesi yüksek olan insanlar, dış dünyadan gelen zorluk karşısında, merkezde ve dengede kalıp kaç-savaş-don dediğimiz hayatta kalma tepkileri vermek yerine, bağlantıda kalarak çözümü ararlar. Regülasyon kapasitesi düşük olan insanlarda ise maalesef ciddi bir stres uyaranı olmasa da sistem alarm verir. Sürekli “ben tehlikedeyim” algısı söz konusu. Dışarıda gerçek bir tehdit olmasa dahi… Önemli olan burada sistemin ne algıladığı, dışarıda ne olduğu değil. O yüzden aynı durum karşısında bazı insanlar yüksek tepki gösterip duyguların ya da durumun içinde kaybolurken, bazıları sakin ve çözüm odaklı kalabiliyor.

Nefes de bu konuda çok muhteşem bir araç. Sinir sistemi açısından iki yönlü çalışan nadir bir mekanizma. Hem sinir sisteminin otomatik kontrolü altında, yani unutsak da nefes almaya devam ediyoruz. Aynı zamanda bilinçli olarak nefesime müdahalede bulunarak sinir sistemini uyumlandırabiliyorum. Nefesin yavaşlayarak uzadığı, derinleştiği anlar sinir sistemi üzerinde güçlü bir rahatlama etkisi yaratıyor. Bunun güzelliği, her an kullanabileceğimiz, maliyetsiz bir çözüm olması.

-Bu konuda önerebileceğin basit bir teknik var mı?
 
Evet, çok sevdiğim ve danışanlarıma da önerdiğim bir teknik var. 4-7-8 rahatlama nefesi. Rahat bir şekilde oturuyoruz. Burundan nefes alırken 4’e kadar sayıyoruz. Sonra nefesimizi tutarken 7’ye kadar sayıyoruz ve tuttuğumuz nefesi 8’e kadar sayarak ağzımızdan veriyoruz. Mümkünse ağızdan nefesi sesli şekilde veriyoruz. Mesela “şşşşş” sesi ile. Bu arada hamileler için bu yöntemi önermiyorum çünkü hamilelerin nefes tutmasını, saymasını istemiyoruz. Bu nefes tekniği özellikle kaygılı, stresli olduğumuz ve odaklanmakta zorlandığımız anlarda oldukça işe yarıyor.

-Kaç nefes yeterli oluyor?
 
4 nefes üst üste yapmak yeterli. Zaten bedende hemen o rahatlamayı hissediyoruz.

Bunların hepsi an içerisinde kaygımızı azaltıp rahatlamamızı sağlayabilecek sinir sistemi uyumlanma teknikleri.

-Gizem’cim. Çok teşekkürler verdiğin bilgiler için. Yeniden görüşmek üzere.
 

This Post Has 0 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir